28 Kasım 2010 Pazar

sınırsız gerçekliğin sarsılmaz öz'ü

yaşamın samimi olmayan, soğuk yüzüyle karşılaşmak; içimdeki, dünyayı yerle bir edebilecek kudretteki uyandırmasın artık…

güne mutlu başlayıp kurulan ümitlerim daha inşa aşamasındayken -o güne dair-, bana sorulmadan edilmeden yerle bir ediliyor. bu savunmasızlıkta sırça düşlerimin pervasızca tecavüze uğrayıp öldürülmesine alışmalı mıyım yoksa, cır cır böceğinin yumurtalarını çıkarabilmesi için gösterdiği çaba ve bunun sonucundaki ölümüyle beraber yavrularının doğumu olayının, yazın sıcağına kapılıp şarkı söylediğinin sanılması gibi bir enstantane misali hiçbir zaman sahibi olmayacağım madalyonlara gebe iki yüz’ler mi çizmeliyim…?

doğamayan umutlarıma taşıyıcı mezarlık yapmanın bir sonu var mıdır…?

her gece rüyalarımda gördüğüm adrenalinle kaplı bilim-kurguların yoğunluğuna kaç bünye şahit olabilir…?

velev ki; ben, ben olmaya karar verdiğim o mühim her günün her dakikası sonrasında hiç beklemediğim bir cepheden atılan bir sis bombasıyla birlikte şahsa münasır maruz kaldığım bu saldırının ‘yararıma’ olduğunu, kim, daha, ne kadar savunabilecek…..?