6 Ağustos 2010 Cuma

ölemeyecek kadar yorgunum

ölümün sessizliğini duymak, ölümün kokusunu içime çekmek üzereyim. ruhumun sıvılaşmış kenarları damlarken parmaklarımdan, hayata tutunmak isteyen akvaryumdan düşmüş balık gibi çırpınıyorum. yanı başımdaki "şey"e uzanmak, onu tutmak istiyorum, beceremiyorum. takatim kalmamışcasına, öyle, uzanıyorum terden sırılsıklam olmuş yatağıma
seviyorum diyorum kendi kendime, ama hep içimde kalıyor diyemediklerim. dilimin ucuna geliyor bazen, ama dillendiremiyorum sağır ve dilsiz gibi. duyamıyorum artık kendimi.
ellerimi kullanmak, dokunmak, ellerimle sevmek istiyorum ama hayatın imkansızlıklarında yok oluyor ellerim, yapamıyorum.
ölümün kokusuyla doluyor odam, derin bir nefes çekip ölmeyi bekliyorum. onu bile yapamıyorum artık. ölmek bile zor geliyor bana.

yazarken: Hayko Cepkin - Ölüyorum

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Son

son nedir ki hayatımızda? gözlerimizi kapayıp hiçbir şey hissetmediğimiz an mıdır son? tüm yolların çıkmaza gittiği an mıdır yoksa? umudun bitişi sonu getirir mi? veya elinden hiçbir şey gelmemesi son mudur?

ayrılık nedir ki? nasıl bir şeydir? her şeyin sonu mudur ayrılık? alışmadın mı hala yüz binlerce ayrılığa? bir çiçek koklarken bile ondan ayrılmak istememek ayrılığı son mu yapar? o zaman niye her ayrılık sonu getirir?

ruhunu hissedememek son mudur? ayak parmaklarından bir şeyin aktığını hissetmemek nedir peki? bir amacın mı kalmadı ki ruhunu kaybettin? fiziğin ne ki ruhun ne olsun

ruhun yokken sen var mısın ki sonu ruhun olmadığı bir zamanda düşünüyorsun? düşünceler nerede? düşüncenin yok oluşu sonu getirir mi? her düşünce zamanla yitip gitmez mi peki?

düşüncenin olmadığında sonu düşünebilmek nasıl bir histir acaba?
his... düşünceden önce his yok muydu peki? düşünebilmek için ilk önce hissetmedin mi sonu yaşayana dek?

düşüncen bitti, sen son zannettin. hislerin nerede kaldı? arkadan koşarak seni çıkartmadı mı sonun içinden? iki yolun arasında kaldığında birisinden gitmen gerektiğini hislerin söylemedi mi?

seni her zaman yücelten, seni sonran kurtaran hislerini duyumsamadın mı peki, sonu hislerinin bitireceğine inanıyorsun?

hislerine bir duygu bağlandı mı peki? hissetmek neydi ki duygun yoksa bunu düşündün mü peki? yapmadın mı? yapamadın mı yoksa?

duygularının seni sona götüreceğine inandın mı hiç? sona aşık oldun mu sen? ya da sona mı aşık oldun, sonu yaşayışına mı? sonu yaşayışına aşık olduysan sen sonu, sonu gelmeyecek biçimde mi yaşadın? ee son her şeyin sonu değil miydi? hani sonda her şey bitmişti?
yok... sen anlamadın sonu...

sonun sonu aslında sendin yine. en sondaki, en dipteki... en sondaki en dipteki
en sondun sen... son...

"neden soruyorsun ki?
ne yapmamı bekliyorsun?
nereye gideyim?
iki yol yok muydu önümde
e birinden gidiyorum işte"

sona bile üç nokta koyduk...
son...
.../09/2006 - Şarapçı

kimiz biz?



sözlere dönüştürdüğümüz anda ruhumuzu saran ve kalbimizden damarlarımıza akan ve orada can bulan sevgi parıltılarının yitmesinden korkmak...
içimizdeki saklı kalmış beni tüm çıplaklığıyla en yalın, en saf haliyle maneviyatını hep başucumuzda hissettiğimiz ruha farkettirdiğimizde, benliğimizi kasıp kavuran, bir kıvılcım misali dış dünyaya ateş saçan sevgimizin büyüklüğünden korkmadan tek yürek, tek ruh olabilmek...
özümüze döndüğümüzde, yalnızlığımızı kucaklayabilmek... kalıcı olan tek şeyin onunla aramızdaki, kimsenin bilmediği, kimsenin göremediği dostluğumuzun olması...

yalnızlığımızın, paylaşamayacağımız ve sonsuza kadar yanımızda olan bir dost olması...
ne en sonunda sonsuzluğa doğmak... varolmak...
umudun, sonsuzluğun paha biçilemez kudreti...
düşlerimizden kurduğumuz umut dolu yelkenliye binip, sonsuzluğa dönüşü olmayan bir gidiş yolculuğuna çıkmak...
ruhumuzu besleyen sevgileri hiç mi hiç tüketmeden sonun sonlandığı bir dünyada tek seyyah misali tırtılın "ölüm" dediğine "kelebek" diyebilmek

07/06/2006 10:38 - Kelimelerin Meleği

içimden şehirler geçiyor


"ölümle doğum arasındaki o bilinmeyen yerde, gerçek, onsuz yaşayamayacağımız bir yanlış oldu ben teğet geçerken senin hayatına...
senin içinden şehirler geçerdi hep, ben her durakta durur hiç inmezdim..."
Kelimelerin Meleği

bu şehir durmaz artık hiç bir durakta
korkuyor sanki yolcunun inipte gelmemesinden
hapseder gibi devam ediyor yoluna
"sonsuzluktan önce son durak" diye
bağırış çığırış anonslar
ama durmak yok, durmak yasak
yolcunun son bir şansı var gene de
kocaman kırmızı bir kol
asıl, dur ve in
inmesini istemese de ses çıkaramaz ki inmesine
zarar vermekten korkar sanki
ama inmez o yolcu bilir bunu
bilir de belki onun için durmaz

inme yolcu bu şehirden
bu uzun yolculukta beni yalnız bırakma
tüyleri ürperten boşlukta
kandaki o donuklukta
bırakma...
daha yolumuz var ufukta
yolumuz uzun
sonsuza

18/04/2006 - Şarapçı

mucize

mucizelerin olması bir mucize. zaman sessiz bir acı, zamanı durdurmak bir mucize, zamanın olmadığı yere, hayallerin gerçek olduğu yere, sonsuzluğa doğalım ikimizde...

bitiş noktası olmayan yere, sonsuzluğa doğalım ikimizde... lanetli tepeler ardından, karalık, sisli, ürkütücü diyarlardan, insanlığın iğrenç yaşamından sıyrılma gayreti var zihnimde. ruhumun içindeki sızıdan, içimdeki ışıksız sonu olmayan karanlıktan, zamanın durmak bilmediği bu zamandan sıyrılma gayreti var zihnimde... Hey! seninle EVET!

seninle sonu olmayan yere, zamanın olmadığı yere, sonsuzluğa doğalım ikimizde...

30/07/2004 00:45 - Kelimelerin Meleği

3 Ağustos 2010 Salı

köpek


boynuna kalınca bir ip geçirilmiş sokak köpeği gibiyim şu an. havanın kasvetini vücudumun tüm noktasında hissedebiliyorum. yağmur yağıyor bir yerlerde ve o yağmur damlaları hayatımı ıslatıyor. akciğerimi her kabarttığımda, oksijen sarhoşu gibi gidip geliyor kafam ama nefes alamıyorum

ıslandım ama kirlerim akmadı.hayatın yağı, tozu, kiri bulaşmış üzerime ama çıkmadı. yine bir şerefsiz gibi planlar kuruyorum kuytu köşelerde, yine sinsi planlardan güç alarak tutunmaya çalışıyorum hayata, it olmak, it gibi davranmak hepsini tek tek uygulamak istiyorum, kendine güvenini kaybetmiş, aylardır üzerindekileri değiştirmemiş rezil, pis ve sarhoş bir şarapçı gibi.

ruhumdaki son kasılmalar kurtarıyor beni bu şerefsizliğin pençesinden. götümün deliğine kadar ıslandım belki ama yinede onurlu kaldım galiba. ondan bile emin değilim şu kafamla.

boynuma atılan, hayatıma atılan o düğümün arasına kıllarım karışmış, her kafamı doğrultmaya çalıştığımda canım yanıyor, göremiyorum gökyüzünü. biraz onurlu ama yine de mahkumum artık.

açım... yorgunum, dayanacak gücüm kalmamışken son bir hamleyle çimlere uzanıyorum. korkuyorum. uzaktan bir çift bisikletli geliyor, hayal meyal hatırlıyorum. tam her şeyden vaz geçmişken o dört el, o tanımadığım dört el çözüyor imleğimi. özgürleştiriyorlar. başkasının elinden kazanıyorum yine başkasının eliyle kaybettiğim özgürlüğümü. pedal vuruyorlar benden uzağa. semerinden kurtulmuş bir at gibi şahlanıyorum, koşuyorum arkalarından. rüzgarın her halini suratımda, bedenimde hissediyorum. koşuyorum, kendi kendimi kurtarıyorum şu lanet hayattan.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

prens prensesi alır

Prens prensesi alır götürür, yedi cüceler öyle ortalıkta kalır. cüce olmak mı suçtur, yoksa prens olmak mı lütuftur. Prensesin bir kerecik de olsa cüceyi seçmesi çok mu garip gelir, yoksa algıdaki seçiciliğin değiştirmesi gereken bir şey midir?

Kısacası; prens gelir, prensesi alır götürür. cüceleri de kimse siklemez.

1 Ağustos 2010 Pazar

"plof!"

ne bir şeyin başlangıcıdır bu mantar, ne de sonu. Sadece anın hatırası.

mantar şişeden çıktığından beri kendini kaybetmiş, yolunu kaybetmiş, belki de terkedilmiş ve yalnızdır. köşeye atılıp giden her çöp gibi, insanların hayatında bıraktığı o küçük izin yok oluşunu izlemekte, anın içinde kendisine yer bulduğuna daha sevinemeden anın geçip gittiğini hissetmektedir.

şarap açıldığında, mantar yuvasından çıktığında, şişenin içindeki sıvının sonunun başlangıcı, duyulan ilk sestir. "plof!"

hayatın adil olduğuna inanmak, artık özlememek istiyorum sevdiğimi, kafamı duvarlara vurdurturcasına.

sorumluluklarımdan vazgeçme hakkım olsun istiyorum, uğraşmak istemiyorum bir şeyle, siktir olup gitmek, sadece canım istediği yerde, canımın istediği kadar durmak istiyorum.

Hammerfest'e gitmek istiyorum, ruhunu hissettiğim biriyle arkada kimseyi bırakmadan, sadece gitmek istiyorum.

şarap olmak istiyorum ben, her zaman alkollü ve her şey bittiğinde kalbimi sızlatan kişinin midesine dokunabilecek kadar yakın.