-elifin vardı senin ne oldu o?
-elifim... elif... hiç bir zaman elifim olmadı o, hep elif kaldı. onu uzaktan seyre daldığımda zamanı unuturdum, nerede olduğumu unuturdum. öyle kuvvetli bir şeydi ki bu, güneş bile manasız geliyordu o an. bir gün kendimi kaybetmişim, kafada kıyak, tutmuş çekmişim kolundan, sana aşığım demişim yüzüne, o pis, pasaklı halime aldırmadan. kolunu kurtarmış koşmuş gitmiş. ayılınca anlattılar, tiksinir gibi bakmış bana. aylar sonra bir gün, ayık olduğum bir gün, ilk defa cesaretimi topladım karşısına çıktım, bakar mısın dedim. baktı. ben bakamadım. o saçları, o gözleri ilk kez o kadar yakından görüyordum, unutamadım. limoni bir kokusu vardı, burnumu sızlattı. tam kelimeler dökülecek ağzımdan, çekil önümden dedi, çarptı omzuma gitti. hatırlayamadığım kadar sonra gelin oldu gitti zaten.
-sonra bir daha gördün mü abi o kızı?
-gördüm tabi. her gün gördüm. şarabın dibini bulduğum her gün, onu gördüm rüyalarımda, o saçlarını o gözlerini gördüm, hergün onun kokusuyla uyandım. bahçedeki limon ağacını kestim bir gün belki gider o koku diye. nafile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder